Beyoğlu, Galatasaray’da bir pasaj var. Aslıhan adı. Kendi yolunun yolcuları olan kitapları ağırlayan bir yer. Sahaflık tutkudan ve bu işi sevmekten geçiyor, diyen, sevgi ile yola çıkan, kitap insanı olanlardan birisi daha, 22 Mart 2010 da yayınladığım ilk söyleşisinden sonra, Ümit Nar bugün yine burada: 40.yayın

Featured — By on August 12, 2011 at 9:43 am
İnsanlar değiştikçe kitaplar değişir, kitaplar değiştikçe insanlar, diyerek, ‘kitap sahaf’ diyerek bir yerden duvarı örmeye başladık ve buraya geldik.

Kısa bir envanter dökümü de ister. Ne yaptık? İlk söyleşiyi yirmi ay önce yaptık. Simurg kurucusu İbrahim Bey ile başlayan ve Halil Bey’i de içine alan ilk söyleşi dalgası Aralık 2009.

Emin Nedret İşli, Püzant Akbaş söyleşileri , İkinci evre, 23 Haziran, 31 Temmuz 2010 günlerine tarihleniyor. Salt söyleşiler için, iki yıla yakın bir süre geçti aradan. Bu çalışmanın öteki ögeleri, öykü, deneme kısaca zihinsel önhazırlık evresi, nesnel bir örnekse ‘Elyazmaları’ gibi yazınsal metinlerle otuz yıl önceye uzanıyor. Blog olarak ilk yayın tarihimiz ise 04 Nisan 2010. Geriye dönüp bakınca, bir birikimin, bir yapının ortaya çıktığını, olgunlaştığını görüyorum.Bu olgunluğu bir yapıt, daha nesnel elle tutulur bir kitap boyutunda paylaşmaya sıra geldi. Bugün yine bir söyleşi var.

Değerli izleyici,
Beyoğlu, Galatasaray’da bir pasaj var. Aslıhan adı. Kendi yolunun yolcuları olan kitapları ağırlayan bir yer. Ali Bağcı’nın söylediği gibi, sahaflık mesleği için olmazsa olmaz, ‘sevgi ehliyeti’ mekanı bir yer. Kitap hoyratlıktan, kaba davranıştan hoşlanmaz. Edebiyat sessizliği sever, içe yerleşmesi için.

İnceliktir sahafın işi. ‘Sevgi ehliyeti’ ile yola çıkan, kitap insanı olanlardan birisi daha, 22 Mart 2010 da yayınladığım ilk söyleşisinden sonra, Ümit Nar bugün yine burada. İzleyelim.
Sevgi, içtenlik…
Tekin SonMez, 10 Ağustos 2011, Beyoğlu, İstanbul

Ümit Bey, üç tane yaşayan sahaf, anımsayabilir misin?

Birincisi bizim Vahan Ustamız, Artık yapmıyor, doksanına yaklaştı. Açık kitapçı diye geçerdi eskiden Moda civarında, Galatasaray Lisesi’nin şimdi kafe olan yan tarafında yapardı. Kapalı yerlerde duramayan Vahan Usta, Nedret Abi, Püzant abi var, bir de Lütfü abi Kadıköy’de Sakallı Lütfü derler.

Ümit Bey, kitap tutku mudur? Bunu nasıl açıklayabiliriz?

Burdaki iş aslen bir tutku işi. Yani sahaflık ya da buna niyetlenen insanların işi aslen tutku işi. Bunu çok severek ve isteyerek yapmak zorundasınız, bunu başka türlü zaten yapamazsınız. Para getiren, kazandıran vesaire yapan değil, gündeliğinizi döndürebildiğiniz bir yer burası, dolayısıyla bunun için bu işi yapabilmenizi, sizi motive edecek başka parametreler lazım, bu da tutkudan ve bu işi sevmekten geçiyor. Dolayısıyla ben kimi zaman arkadaşlarımla bir yerde otururken, yaa bir yerde kitap var dediklerinde muhabbeti sohbeti bırakıp kitaplara bakmaya gittiğimi biliyorum.

İçtenlikle merak ediyorum, bu bir misyon mu?

Çoğumuz gönüllü olarak bulunuyoruz. Bu iş, çünkü sizler de bilirsiniz, parasal kaygılarla yapılmaz. Parasal kaygılarla yapılırsa Mahmutpaşa’daki esnaftan farkı kalmaz, dolayısıyla burda bir lokma bir hırka gibi değil belki, ama gündeliğini kazanıp buna eyvallah diyen insanlar var.

Ümit Bey çocukluk.. kaç çocuklu ailede doğdun. Kitapların içine doğmak gibi bir durum oldu mu?

İki çocuklu bir işçi ailesinde, Eskişehir’de 1973 senesinde doğdum. Babam Devlet Demir yollarında işçiydi. Annem ev kadınıydı ilkokul mezunu insanlar, öyle bir ailede büyüdüm ama.. şöyle, anne baba belki olmuyor belki ama bu bir çocukluk ilgisi belki bir.. şöyle bir avantajım vardı benim, ailedeki diğer bireyler okumayı seviyorlardı. Mesela benim teyzem, her iki teyzem mesela, onların bana çok katkısı oldu.

Teyzeler aracılığı ile kitap dokundu diyorsun, ya ilk kitap?

Yoo çok daha öncesi ben.. ilk kitabımı anımsamıyorum şimdi ama çok iyi hatırlıyorum, benim kız kardeşim çok huysuz bir çocukluk geçirirdi, çok hasta olurdu, annem babam onu hastaneye götürdükten sonra benim gönlümü almak için eve kitapla gelirlerdi. Ben daha okula gitmiyordum ama beş altı yaşlarında okuma yazmayı zaten biliyordum.

Kitap beş altı yaşlarında hayatına katılan, ne tür kitaplar?

Tabii yani.. beş altı yaşlarında işte o vesileyle ve işte küçük çizgi romanlarla, renkli kitaplar.. ilk başında Kitap Bank diye bir yer vardı, hatta sloganını unutmuyorum, ‘al götür, oku getir,’ yazardı kapısında. Eskişehir, Bağlar mahallesinde. Biz oraya giderdik, harçlığımızı verirdik kitap kiralardık, bir kitap için mesela beş lira verirdik, o Tommiks Teksas’lara.. Sonra kitabı okuyup geri götürdüğümüz zaman yarısını geri alırdık. Onlar etken oldu, teyzelerim etken oldu. Yani ben ilkokuldan itibaren okumayı çok seven bir çocuktum, hatta şöyle küçük bir şey anlatılır bizim ailede, ben bir gün küçük tüp almaya gitmişim, geç kalmışım, annem merak etmiş dışarı çıkmış, komşu, ‘nereye gidiyorsun,’ demiş. Ümit’i aramaya gidiyorum, demiş. O tüpün üstüne oturmuş, elinde eski bir gazete parçası okuyor, demiş.

Erken gelen bir virüs Ümit Bey, nasıl oldu söyler misin?

Ne bulduysam okuyordum, Tekin Bey, öyle aç halim vardı herhalde. Bir de çok önemserim, benim teyzem Gırgır Dergisi okurdu. Hani dışarıya giden değil de, o da okurdu da, bu teyzemin sayesinde ben hem mizah dergisi kültürü, hem de o düzenli olarak her hafta Pazar günü o dergi alınırdı, düzenli olarak okunacak birşey alma alışkanlığı edindim. İki teyzemin okuma anlamında çok büyük emeği vardır.

Sahaflıkta sır, giz var mı ve nedir?

Tabii çok önemli şeyler var bilgiye hakim olmak gerekiyor, herhangi bir yere kitap almaya gittiğinizde, insanların ihtiyaç duyabileceği kitapları iyi süzüp seçmeniz gerekiyor. Bir de şu önemli, bu işlerde teknoloji girdi işin içerisine vesaire, işte merkezi yerlerdeki büyük kitabevlerine gittiğiniz size yardımcı olmaya çalışan insanlar, onları kınamıyorum gerçi, o insanlar sorduğunuz kitabı bilgisayardan bakıp, tık tık yazıp raflarında olup olmadığını söyler, sahaflık, öyle işlemiyor.

Sahaflık tanımını biraz daraltabilir miyiz?

Elbette, şöyle söyleyim, bu bir gelenek, tarihe kayıt düşme hadisesi içerisinde meraklı insanların çalıştığı bir alan sahaflık. Biz, ana akım kitaplar dışında, çok popüler kitaplar dışında, diğer kitaplara ulaşmaya çalışan insanlarız, bunlara ulaşmayı, isteyen insanlara araclık vazifesi yapıyoruz.

Ümit Nar’ı bir kitap çılgını olarak adlandıralım mı?
Yok henüz değil Tekin Bey! O tarafa doğru gidiyorum.

Söyleşi Ümit Nar / Tekin SonMez, Temmuz 2011 Galatasaray, İstanbul
Fotoğraflar: Feryal Özkale Sönmez

Comments are closed.